eşimi facebooktan aleni saçık mesajlaştığı adamın yuvasına giderken izlemiştim. Yavası terk ettikten sonra arkasından o daireye çıktığımda kapıyı bir kızın açtığını görünce duyduğum gevşeme kızın arkasındaki adamın “burada ne arıyorsun suat? ” demesiyle yok olmuştu.
“gel içeri de konuşalım” dedi adam, ve kendini tanıttı “ben kemal burayı nasıl buldun”. Bu sırada kapıyı ilk açan otuzlu yaşlardaki kızın asla bir şey yokmuş gibi çay kahve filan önermesi bir nebze olsun kendime gelmemi ve kemal isimli o şerefsizin üzerine yürümemi engelledi. O, sevgilimle, eşimle kim bilir neler yapmış ve neler yapıyor olan alçak gözümün içine baka baka adımla sanımla yuvasına çağırıyordu beni.
tıpış tıpış girdim tabii…
loş salon zevkli döşenmişti ve yanan tütsüler perdelere sinmiş olan sigara ve içki kokusunu kapatamıyordu. “ne oluyor burada? Kimsin? Eşimi nerden tanıyorsun? ” sorularım birbirini kovalarken coşku, hırs, hiddet ve korkudan titreyen bacaklarımı göstermemek maksadıyla kanepeye iliştim. Kemal karşıma çöküp bir sigara uzattığında 12 senedir bir adet bile yakmamış olduğum aklıma gelmeden aldım sigarasını. Derin bir soluk ve gözlerimin arkasına kadar uzanan bir rahatlama… ikinci bir soluk ve ensemdeki soğukluk duygusu… son bir soluk ve kemal’in kapıya açan kıza “hadi başla şu anda oldu bu” dediğini duyup ne dediğini anlayamamam…
karanlık, boşluk ve hafiflik…
uyandığımda perdeden sızan gün ışığı yok olmuştu ve açlıktan midem gurulduyordu. Etrafta diğer kimsenin olmadığını görünce yavaşça kalkıp fırıl fırıl dönen başıma aldırmadan yavası dolaştım gerçekten kimseler yoktu. Ne kemal ne de o kadın… o yabancı eve geldiğimden beri dakikalar geçmişti ve ceplerimi karıştırdığımda otomobil kayi ve cüzdanın gittiğini pantolon cebinde ise bir elli lira kaldığını gördüm.
eve ulaştığım taksinin saati 45 lira yazmıştı…
yolda kemal’in verdiği sigarada bir şey olduğunu, yaklaşık 4 saat kadar kendimi kaybettiğimi ve onlar aracılığıyla soyulduğumu lakin eve dönecek kadar parayı cebime bıraktıklarını anlayacak kadar ayılmıştım. Eşim salonda oturmuş beni bekliyordu. Girdiğimde yüzüme acayip acayip bakıp “mecburdun değil mi? ” dediğinde onu izlediğimi bildiğini anladım ve herşeyi aleni aleni konuşmanın vakti geldi diye düşündüm. “kim o kemal? Ne yapıyordun orda ne oluyor gökyüzü? ” daha sözcükler ağzımdan çıkarken pandoranın kutusunun açılırkenki sesi odada yankılanıyor gibiydi.
“kemal önceki bir tanıdıktır önemsenecek bir şey yoktu aslında fakat beni izlemekle iyi etmedin suat. ” dedi. “bakalım nasıl çıkacaksın bu işin içinden aşkım. ” yerinden kalktı, o bakmaya doyamadığım gözlerini gözlerime dikip “belamızı bulduk işte” diyerek dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Memelerini göğsümde ezerken asla beklemediğim halde sertleştiğimi ve onun sımsıkı kalçalarını avuçlamaya başlamam şaşırtıcıydı. Oracıkta, halının üzerinde karımı becerirken orgazm olduğunda attığı feryat benim ismim değildi ve farkına varınca hızla altımdan ayrılıp kendini banyoya kilitledi. Ben boşalamamış ve öfkeli fakat daha fazla şaşkın ve üzgün halının üzerinde kalakalmışken evin telefonu çaldı.
cep telefonlarına o kadar alıştık ki yuva telefonu çalınca basitçe algılamıyoruz bile. Gittim açtım doğal karşımdaki kız sesi “suat bey” dedi “telefonunuzun yanınızda olmadığını biliyorum maillerinize bir bakar mısınız lütfen? ” “sen aldın telefonumu kapkaççı karı kemal ve sen değil mi? Kimsiniz ulan siz? ” derken kibarca ve asla istifini bozmadan “mailine bak” deyip kapadı telefonu.